Ege’de avcılığı yapılan ekonomik türler arasında berlam, barbun, çipura, dil balığı, fener, hamsi, kraça istavrit, izmarit, karagöz, kefal, kılıç, kolyoz, kupez, levrek, lahoz, lüfer, mercan, orfoz, palamut, sardalya, sinarit, tekir, tirsi, uskumru ve yazılı orkinos türleri öne çıkıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2013’ten 2021 yılına kadarki av miktarlarının ortalaması ile 2022 yılı av miktarı kıyaslandığında, türlerin çoğunda azalma olduğu görülüyor.

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Balıkçılık ve Su Ürünleri İşleme Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Taner Yıldız, Türkiye’nin bütün kıyılarında olduğu gibi Ege Denizi’nde de küçük ölçekli ve endüstriyel ölçekli olmak üzere 2 türde balıkçılık yapıldığını anlattı.

“Fazla miktarda avlanma yapılıyor”

Küçük ölçekli teknelerin sayısı daha fazla olsa da avlanma kapasitelerinin ve avlayabildikleri türlerin sayısının daha az olduğuna dikkati çeken Yıldız, trol ve gırgırlarla yapılan endüstriyel balıkçılıkta ise daha büyük tekneler kullanıldığı için fazla miktarda avlanma yapıldığını ifade etti.

Yıldız, trollerin daha çok derinlerde yaşayan ve demersal olarak adlandırılan barbun, berlam, göçmen mezgit ve derin su pembe karidesi gibi daha kıymetli türleri, gırgırların ise deniz yüzeyine yakın yaşayan sardalya ve papalina gibi küçük pelajik türleri avladığını aktardı. 

Ege Denizi’ndeki balık stokunu hassas olarak nitelendiren Yıldız, “Uzun yıllar, kontrol olmadan balıkçılık yapmışız ve yıpratmışız. Şu anda üzerine iklim değişikliği ve kirlilik baskısı da ekleniyor ama balıkçılık baskısını azaltmadan devam ediyoruz. Mutlaka balıkçılık sezonu ve takvimi yeniden düzenlenmeli, alıcı, satıcı ve balıkların biyolojik istekleri dikkate alınmalı” dedi.

Derin sularda yapılan avcılıkta balık miktarıyla ilgili bir kısıtlama olmamasının stoklara zarar verdiğini ifade eden Yıldız, avlanma boyu 20 santimetre olduğu halde balıkhanelerde 5-6 santimetre boyunda berlam balıkları gördüğünü, dipte yaşayanları avlamada kullanılan bir yöntem olan dip trolü baskısının bu balık türü üzerinde yoğun olduğunu kaydetti.

Gırgır ağlarının avlanma sırasında deniz tabanına değerek buradaki habitata zarar verdiğini vurgulayan Yıldız, şöyle devam etti:

“Bizde gırgır avcılığının yasal derinlik limiti 24 metre. Avrupa Birliği’nde bu rakam derinlik olarak 50 metre ve kıyının 300 metre yakınına gelemiyorsunuz. Ayrıca gırgır ağının uzunluğunun yüzde 70’inden daha sığ alanlara giremiyorlar. Özellikle Akdeniz’de ilk 50 metrede yoğun olarak deniz çayırları var. Bunlar oksijen üreten su bitkileri, karbon yutuyorlar, yavru balıklara saklanma alanı oluyor. Bizim 50 metre kuralını bir an önce getirmeyi istememizin nedenlerinden biri, deniz çayırlarının büyük bir kısmının Ege ve Akdeniz’de olması.”

İklim değişikliği nedeniyle deniz suyundaki ısınmaya ekonomik türlerin verdiği ilk cevabın, dağılım alanlarını değiştirmek olduğunu aktaran Yıldız, “Sular şu anda kuzeye doğru ısınıyor ve birçok balık da bu sıcaklığı tolere edebiliyorsa kalıyor, edemiyorsa dağılım alanlarını kuzeye doğru değiştiriyor ve miktarlarında azalma yaşanıyor.” diye konuştu.

Deniz suyu sıcaklığıyla birlikte Ege Denizi’nde görülmeye başlanan istilacı türler ile kirliliğin, balık stokları üzerindeki diğer baskılar olduğuna değinen Yıldız, Marmara’daki kirliliğin, üst akıntıyla Çanakkale üzerinden Ege Denizi’ne akarak su ortamında taşınabildiğini, bunun dışında sanayi tesisleri, turizm işletmeleri ve teknelerin balast suları gibi birçok kirlilik unsuru bulunduğunu anlattı.

Ekosistem yaklaşımlı balıkçılık

Yıldız, türlerin korunmasının ekosistem yaklaşımlı balıkçılıkla mümkün olduğunu dile getirerek şu tavsiyelerde bulundu:

“Denizin ilk 50 metresi en üretken alanı ve buradaki habitata bağımlı ve hareket edemeyecek türleri korumamız gerekiyor. Trol değdiği zemini adeta tarıyor. Ekosistem yaklaşımlı balıkçıkla habitatı, hassas türleri ve avlanması tamamen yasak türleri dikkate alabiliriz. Orijinal türlerimizle rekabet eden bir yabancı tür geliyorsa, kendi türlerimiz üzerindeki balıkçılık baskısını azaltmalıyız ki yabancı türler çoğalarak onların yerine geçmesin. Aslan balığı tüketilebildiği için avlanmasını özendirmeliyiz, balon balığının derisi küçükbaş hayvan derisi gibi olduğu için cüzdan, ayakkabı yapılabilir. Ekosistemden çekilmeleri için yabancı istilacı türleri kullanacak alanlar bulmalıyız.”

Her tekneye belirli bir avlanma kotası ve bölgesel balıkçılık mekanizması getirilmesinin öneminden bahseden Yıldız, “Bizim Samsun, Sinop’taki gırgır teknelerimiz Marmara’da, Ege’de balık çok diye buralara gelip avlanmamalı, onların bölgesi belli olmalı. Marmara’ya bağlı tekneler Marmara’da, Ege’ye bağlı tekneler Ege’de kalmalı ve oradaki kaynakları kullanmalı.” değerlendirmesinde bulundu.

ETİKETLER
Balıkçılık
Ege Denizi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir